28 Şubat 2011 Pazartesi

Zihnimi kim kelepçeledi?

Bir önceki geceden kalma uykusuzluktan olsa gerek harfleri çift görmeye başladığım şu saatte (00:41) uyumuş olmam gerekiyordu. Ama gün boyunca aşırı doz siyaset aldım ve sanırım zehirlendim zihin bulanıklığından uyuyamıyorum. İdrakim felce uğramış gibi...Hep diyorum; düşünmek, yorucu bir eylem insanı uykusuz bırakıyor.
Gerçi sıradan bir gece değil bu gece, hayatımın yirmi dördüncü post-modern darbenin on dördüncü 28Şubat'ı geride kaldı. Cunta, juristokrasi, medya ve akademinin kol kola verip bilinçaltımıza yerleşen korku tohumlarını ektikleri tarihten itibaren 14 yıl geçti. Geçen yıllarda mağduriyeti o kadar derinden hissettik ki, öğrenilmiş çaresizlikler yaşadık. Bizimle alakası olmayan simalar aynadaki akislerimiz diye sunuldu, teknolojik aletlerin sanal ekranlarında sesimizi çıkarmadık. Hayallerimizden ya da değerlerimizden vazgeçmemiz istendi. İnandığımız değerlerle hayalini kurduğumuz yerlere gelemeyeceğimizi kanıksadık.  Kimimiz hayallerini kimimiz ideallerini bıraktı derin devlete/resmi ideolojiye... Sustuk, sustuk, sustuk. Ta ki 3 Kasım 2002'ye kadar,  sonra 22 Temmuz 2007 ve tabi ki 12 Eylül 2010. Farkettim ki sessiz çoğunluklardık, sesli azınlıklara mahkum olmuştuk.
Sesimizi daha doğrusu varlığımızı darbelerle bölünen demokraside hissedebiliyorduk. Belki de  o yüzden oy kullanmak bizler için sadece oy kullanmak demek değil, beş yıl boyunca oyunun arkasında durmak, hatası ile sevabıyla oy verdiğin partiyi bir taraftar edasıyla desteklemek demek. Geçenlerde okuduğum bir anektodda; Amerika'daki seçimler sonrası Türkiye'ye gelen bir Amerikalı'dan bahsediliyordu. Türkiye'den birisi ona "Siz hangi partiyi tutuyorsunuz? Cumhuriyetçileri mi yoksa Demokratları mı?" diye bir soru sorar. Adam, "Ben hiçbirini tutmam!" diye cevap verir. "Oyumu Kenedy'e verdim. Ancak ben daha sonrasını düşünmem. Çünkü benim seçimle alakam bu kadardır." diye ekler. Umarım bir gün bizler de, "Ben hiçbirini tutmam!" cevabını veririz. O vakte kadar ne yazık ki tirübünlerden siyaset izlemeye devam...
Daha önceki yazılarımdan birinde bahsetmiştim, toplum yapısı gereği "hem ... hem" dir; "ya... ya" değildir. Ama biz kendimizi /derdimizi sözel olarak ifade etme hakkında mahrum bırakılalı ilkel savunma mekanizmamız olan "bölme" ye başvuruyoruz. Ya göklere çıkarıyoruz, ya yerin dibine sokuyoruz. Ya o'yuz ya bu'yuz. Hem o hem de bu olabileceğimizi idrak edemiyoruz.
Söyleycek çok şeyim var ama yazının başında da belirttiğim gibi 'zihnim bulandı' toparlayamıyorum. Ruh halime en iyi giden şarkı bu olsa gerek, bilge bir gülümsemeyle;
Father
It's not time to make a change,
Just relax, take it easy.
You're still young, that's your fault,
There's so much you have to know.
Find a girl, settle down,
If you want you can marry.
Look at me, I am old, but I'm happy.

I was once like you are now, and I know that it's not easy,
To be calm when you've found something going on.
But take your time, think a lot,
Why, think of everything you've got.
For you will still be here tomorrow, but your dreams may not.

Son
How can I try to explain, when I do he turns away again.
It's always been the same, same old story.
From the moment I could talk I was ordered to listen.
Now there's a way and I know that I have to go away.
I know I have to go.

Father
It's not time to make a change,
Just sit down, take it slowly.
You're still young, that's your fault,
There's so much you have to go through.
Find a girl, settle down,
If you want you can marry.
Look at me, I am old, but I'm happy.
(son-- away away away, I know I have to
Make this decision alone - no)
Son
All the times that I cried, keeping all the things I knew inside,
It's hard, but it's harder to ignore it.
If they were right, I'd agree, but it's them you know not me.
Now there's a way and I know that I have to go away.
I know I have to go.
(father-- stay stay stay, why must you go and
Make this decision alone? )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder