28 Temmuz 2013 Pazar

Öyle Birşeyler İşte...

Haftanın en sevmediğim gününü sorsalar, kesinlikle pazar günü derim. Neden bilmiyorum ama benim için son derece buhranlı bir gündür, hele pazar öğleden sonraları yok mu, kendimi Nietzsche'nin nihilizminde debelenip; "Ne yapıyorum bu dünyada?" sorgulamaları ile nefesim kesilirken bulurum. Özetle; sıkıcı. Şu an Queen'in 78 albümünden birşeyler dinliyorum. Biraz avutuyor. Az önce de sıkıcı bir film izledim. Sonra telefonu elime alıp uzun süredir sesini duymadığım bir arkadaşımı arayıp, hiç umrumda olmadığı halde evlilik hazırlılıklarının nasıl gittiğini sordum falan. İçimdeki Nietzsche ile yüzleşmemek için bayağı çaba harcadım yani. En son olarak da buraya geldim.  Hangi varoluşçuydu hatırlamıyorum ama şu pazar buhranlarını "ölüm anksiyetesi" ile açıklıyordu. Bence mantıklı. Neyse..bugün seninle okuduğum kitaptan bir şiir paylaşmak istiyorum. Mısralar ruh halimle çok örtüştü. Belki üstüne bir Queen şarkısı da paylaşırım.

Hızla ilerler gecenin karanlığı,
Ve sarar aşkın gölgeleri bedeni ve zihni,
Batıya bakan pencereyi aç,
Ve karış kendi içindeki havaya,
Açmış bir çiçek var göğüs kemiğine yakın,
O çiçeğin her yerindeki balı iç,
Dalgalar içeri giriyor,
Bunca ihtişam var okyanusun yakınında
Dinle, kocaman deniz kabuklarının sesini! Çanların sesini!
Kabir der ki; "Dost dinle,
Söylemek zorunda olduğum şey budur:
Sevdiğim konuk içimdedir!"
Dost, konugu hayattayken bekle.
Tecrübeyi hayattayken yaşa.
Düşün ve hayattayken düşün.
"Kurtuluş" dediğin şey
Ölümden önceki zamana aittir.
Hayattayken koparmazsan iplerini,
Sonra hayaletler mi yapacak sanırsın bu işi,
Ruhun sırf beden çürüdüğü için,
Vecde dalacağı düşüncesi,
Hepsi fanteziden ibaret.
Şimdi bulduğundur o zaman da bulacağın.
Hiçbir şey bulamıyorsan şimdi,
Sonun ölüm şehrinde bir daire olacak sadece.
Ve şimdi sevişirsen ilahi olanla,
Sonraki yaşamda sahip olacaksın doymuş arzunun çehresine.
O zaman dal hakikate,
Bul öğretmenin kim olduğunu,
İnan Büyük Ses'e!
Kabir bunu der;
"Konuğu ararken,
Konuğa duyulan özlemin yoğunluğudur,
Asıl işi yapan.
Bana bak...
O yoğunlukta bir köle göreceksin."




13 Temmuz 2013 Cumartesi

Sosyal Eşitsizlik Dedikleri

Sağ eğilimlilerin 'sosyal tabakalaşma', sol eğilimlilerin 'sosyal sınıf' dedikleri sosyal eşitsizlikler kavramının toplumu anlamanın anahtarı olduğunu düşünüyorum. Doğa bilimlerinin bize tanımını yaptıkları dünya yuvarlaktır ve 'daire' insanlığın bugüne kadar keşfettiği en ideal şekildir. Daire idealdir, çünkü merkezden eşit uzaklıkta noktalardan oluşur. Eşitliğin resmi yapılmak istenirse bu kesinlikle daire olmalıdır. Ancak sosyal bilimlerin tanımladığı dünya daire değildir; piramittir. Piramitte yukarıdan aşağıya doğru bir yapı vardır. Toplum piramidal olduğu için hiyerarşik bir yapıdadır. Hiyerarşi eşitsizlikleri gösterir ve toplum yapısı gereği eşitsizliklerden oluşur. Toplumdan söz etmek için binlerce veya milyonlarca insana gerek yok, en az iki kişinin yaşadığı yerde toplumdan söz edebiliriz. Hatta biraz daha ileri gitmek gerekirse biz tek başımıza iken de toplumu oluşturabiliriz. Çünkü kendi içimizde de hiyerarşi yaşarız. ''Toplum hiyerarşiktir'' demek, ''toplum güç ve iktidar ilişkilerinden oluşuyor'' demektir. Toplum bir iktidar ilişkileri şebekesidir. En aşağıdakiler var güçleri ile yukarı çıkmak isterken, yukarıdakiler yerlerini korumak isterler. İktidarın burdaki işlevi ise; topluma rağmen birşeyleri dönüştürme çabasıdır. Bu yönü ile sosyal eşitsizlikler sistemi aslında bir iktidar eşitsizlikleri sistemidir. George Orwell, Hayvan Çiftliği'nde ''Bütün hayvanlar eşittir; fakat bazıları daha eşittir'' der. Orwell bu sözü ile hiçbir zaman eşitlikten söz edemeyeceğimizi vurguluyor. Eşitlik sadece bir yerde vardır; o da ÖLÜM'dür. Bütün insanlar ölüm karşısında eşittirler. Eşitlik ve özgürlük ideallerimizdir; bunlar ideallerimizdir çünkü YOKTUR! Özgürlük ve eşitlik birbiri ile çelişir. Eğer özgürlük ağır basarsa eşitsizlik artar ve eşitlik ağır basarsa diktatörlük ortaya çıkar. Nietzsche'ye göre insanların sahip olduğu en tehlikeli fikir ''eşitlik'' fikridir. Çünkü toplum kendiliğinden eşit değildir. Toplumun eşit olması için dışardan bir iradenin yani iktidarın toplumu eşitlemesi gerekir. Bu durum da piramidin yukarısında olanlara zulümdür. Bu şu anlama gelmektedir; dışardan bir eli gerektirdiği için eşitlik fikrinde ileri giderseniz eşitsizliği farklı bir boyuta taşımış olursunuz. Sosyalizmin handikapı da budur!

PS: Bu yazıyı ilk olarak ilgili linkte yayınlamıştım http://komunaliskembe.blogspot.com/2010/07/sosyal-esitsizlikler-konusuna-genel-bir.html#ixzz2YxaOMfhu