19 Şubat 2013 Salı

Öylesine...

Taşlı bir yolda ayakkabılarını çıkarıp, çıplak ayakla yürüyen ve sonra ayakları yara bere olunca; "Bu taşları kim bu yola dizdiyse  suçlu o!" diye feryat eden insanın hali çok budalaca değil mi? Ah, sevgili dikizleme günlüğüm! Hayat içinde pek çok durumda o budala adamın halini yaşıyoruz, seçimlerimizle... Zarar geleceğini bile bile aynı örüntüyü tekrar edip duruyoruz çoğu zaman, sonra da suçlu bir dış etken arıyoruz. İçimizde yükselen sesi bastırıyoruz, bir nevi mastürbasyon yapıyoruz. Yok azizim, bu özgürlük de sana ait, bu sorumluluk da... Yok bu goygoyun mana aleminde yeri, gerçek kendiliğinle yüzleşmek zorundasın. Ya ayakkabılarını çıkarmayacaksın, ya o yolda yürümeyeceksin ya da canın yanınca şikayet etmeyeceksin. Gerçek olup, sahteliğinden sıyrılacaksın, "kendi"ni bileceksin. Bu benim duygum, bu benim seçimim, bu benim sorumluluğum ... diyebileceksin. Seyirci olmaktan çıkıp, yaşayacaksın sadece bir kez verilen bu lütfu ve yükü... Bitecek, bu da her şey gibi, bari kendi senaryon olsun, sonunu kendin yaz ve kendin oyna. Öylesine... 'ben'mişçesine.